2.DÜNYA SAVAŞINI ANLATAN EN İYİ FİLMLER
10) Die Brücke(1959)

Batı Almanya yapımı olan 1959 tarihli bu film, savaşın son günlerinde Almanya’nın sürekli azalan asker sayısını takviye etmek için askere alınan lise öğrencisi bir grup çocuğun hikayesini anlatmakta. Kısa bir eğitimden sonra, başlarındaki babacan çavuşla birlikte, Amerikan birliklerinin eline geçmemesi gereken bir köprüyü savunmak üzere görevlendirilen çocuklara göre dünyanın en cesur askerleri kendileridir. Ancak savundukları köprü üzerinden sürekli geri çekilen perişan haldeki Alman birliklerini gördükçe yavaş yavaş savaşın nasıl bir cehennem olduğunu anlarlar. Amerikalılar köprüye ulaştıklarında ise artık o cehennemin tam ortasındadırlar. Ancak yine de köprüyü son adama kadar savunmaya kararlıdırlar. Bilmedikleri şey ise, köprünün değersiz bir hedef olduğu ve çoktan havaya uçurulmasına karar verilmiş olduğudur. Tek kelimeyle tokat gibi bir film.
9) Patton(1970)

Adından da anlaşılacağı üzere bu film, Amerikan tarihinin en tartışmalı ve en renkli simalarından biri olan General
George S. Patton’ın hikayesini anlatıyor. 1970 yapımı bu film, 2. Dünya Savaşı’nda şüphesiz müttefiklerin elindeki en iyi general olan ancak yaptığı gereksiz hareketler ve açıklamalar yüzünden başı bir türlü beladan kurtulmayan bu savaş dahisinin kariyerine ışık tutuyor. Çalışma arkadaşlarının ve emrinde görev yapan personelin anlattıklarına dayandığı için tarihsel yönden tutarlı bir yapım. Savaş sahneleri gayet başarılı. Patton rolündeki
Geroge C. Scott ise mükemel bir performans sergilemiş. Bir askerin savaş kariyeri ancak bu kadar iyi resmedilebilirdi.
8) The Thin Red Line(1998)

Öncelikle belirteyim, böyle bir oyuncu kadrosunu ben daha önce birarada görmedim. Bu filmin tek kabahati, Spielberg’in
Saving Private Ryan filmi ile aynı yıl(1998) gösterime girmesiydi. Bir tarafta bol bol patlama ve çatışma sahnesi içeren ve savaşı yüceltirken gerçeklikten uzaklaşan bir Saving Private Ryan, diğer tarafta savaşın gerçekten nasıl olduğunu gösteren ve komutanın da, sıradan bir askerin de iç dünyasını izleyiciye açan, ağır tempoya sahip
The Thin Red Line. Bu nadide filmi, içinde barındırdığı
all star diyebileceğimiz kadrosu bile kurtaramadı. Ha, filmde hiç mi aksiyon yok? Var tabi. Hem de gayet başarıyla çekilmiş çok güzel savaş sahneleri var.
Film, Guadacanal muharebelerinde görev yapan bir bölüğün hikayesini anlatıyor. Bölükteki herkesin beklentilerini, umutlarını, hayallerini ve hayal kırıklıklarını resmeden çok güçlü bir film. Oyunculuk ise tek kelime ile harika. Hırslı yarbay rolünde
Nick Nolte, savaşta pişmiş çavuş rolünde
Sean Penn, savaşı sorgulayan sıhhiyeci rolünde
James Caviezel ve karısının özlemiyle hayata tutunmaya çalışan er rolünde
Ben Chaplin. Hepsi de kesinlikle birbirinden iyiydi. Ama yukarıda da dediğim gibi, bol patlama ve aksiyon istiyorsanız bu filme hiç yaklaşmayın.
7) Cross of Iron(1977)

Western filmleriyle tanınan
Sam Peckinpah imzalı,
Willi Heinrich’in romanından uyarlanmış 1977 yapımı bu film, Doğu Cephesi’nde savaşın seyrinin değiştiği 1943 yılında, Kırım Yarımadası’nda Ruslar’a karşı tutunmaya çalışan bir Alman birliğinin hikayesini anlatıyor. Filmin baş kahramanları; subaylar tarafından büyük saygı gören ve sayısız muharebeye katılmış
Onbaşı Rolf Steiner ile Fransa’dan gönüllü olarak cepheye gelmiş yeni bölük komutanı
Yüzbaşı Stransky. Steiner artık sadece hayatta kalmak için savaşmakta olan ve başka hiç bir şeyi umursamayan usta bir askerdir. Stransky ise daha önce hiç savaş görmemiş ve politik fikirlerle motive olmuş, yetersiz bir subaydır. Tek amacı ise savaş bitmeden kendine bir Demir Haç madalyası almaktır.
İki ayrı kökenden gelen, iki ayrı askerin savaşa bakış açıları, aralarındaki mücadele ve savaşın dehşeti üzerine bir film. İçerdiği bol sürreal öğeler ve Peckinpah tarzı ağır çekimli dramatik sahneleriyle kendine has bir başyapıt.
6) Stalingrad(1993)

Stalingrad Muharebeleri’ne Almanların gözünden bakan bir kaç filmden biri. 1993 Almanya yapımı film, El Alamein Muharebeleri’nde başarıyla görev yapmış ve dinlenmek üzere İtalya’ya konuşlandırılmış bir
Sturmpioniere(Hücum İstihkamcısı) taburunun Stalingrad’a gönderilmesi ve orada yaşadıklarını anlatıyor. Savaşın genelinden ziyade, Alman sinemasının uluslararası yıldızı
Thomas Kretschmann tarafından canlandırılan genç
Teğmen Hans von Witzland ve müfrezesi üzerine odaklanan film, savaşta kuşatılmış ve ikmalsiz bırakılarak dondurucu havada ölüme terkedilmiş Alman askerlerinin yürek burkan dramınının bir tablosunu çiziyor. Film Almanların Rusya’da esirlere ve sivillere karşı uyguladıkları sert tutumu göstermekle birlikte, sıradan Alman askerinin üzerine yapışmış fanatik Nazi imajını da yıkmaya çalışıyor.
5) Objective, Burma!(1945)

Savaşın henüz devam ettiği 1945 yılında çekilmiş, başrolünde efsanevi aktör
Errol Flynn’in yeraldığı gerilim yüklü ve gerçekçi bir savaş filmi. Savaş sırasında özel bir görev için Burma’ya indirilen bir grup paraşütçünün maceralarını anlatan başarılı bir savaş filmi. Paraşütçülerin görevi, Japonların elinde bulunan bir radar istasyonunu havaya uçurmaktır. Bunu yaptıktan sonra, Japonlarla dolu ormandan geçerek belirlenen buluşma noktasına döneceklerdir. Ancak bu hiç de kolay olmayacaktır.
Bu filmi neden seviyorum? Öncelikle kullanılan uçaklardan tutun, tüm paraşütçü ekipmanları ve silahlara kadar her şey orijinal. Paraşütçülerin atlayış öncesi hazırlıkları ve atlayışları tamamen gerçeğe uygun. Ayrıca orman içerisinde intikalden tutun da çatışma ve sızma taktiklerine kadar her şey ordunun sahra talimnamesinde yazan bilgilerle birebir uyuşuyor. Bu tip detayların bugün bile tüm imkanlara rağmen dev bütçeli filmlerde gözardı edildiğini görünce, bu filmin değeri gözümde daha da artıyor.
Filmin çıktığı dönem İngiltere’de protesto edilerek yasaklandığını da belirtelim. Zira, Burma’daki operasyonlarda en büyük pay İngiliz ve Avustralya birliklerinindi. Ancak bu yine de filmi tutarsız kılmıyor. Çünkü film, Burma’da yapılan küçük bir harekatı ele alıyor.
4) Letters from Iwo Jima(2006)
Clint Eastwood’un yönetmenliğini yaptığı iki filmden oluşan Iwo Jima projesinin ikinci filmi.
Flags of Our Fathers’ta Iwo Jima Muharebeleri’ne Amerikan Deniz Piyadeleri’nin gözünden bakan Eastwood, bu filmde de karşı tarafın yaşadıklarına ışık tutuyor. İlk filmin hikaye akışı ile bir çok yerde kesişen ve gayet başarılı bir hikayeye sahip Letters from Iwo Jima, şüphesiz gelmiş geçmiş en başarılı savaş filmleri arasında yerini aldı. Özellikle savaşa Japonların gözünden bakan konusu ve her daim alıştığımız keklik gibi avlanan beyinsiz Japon askeri imajını yıkmasıyla unutulmaz filmlerden biri haline geldi.
Film, Iwo Jima’yı savunan
Tadamichi Kuribayashi ve emrindeki askerlerin tüm imkansızlıklara rağmen Iwo Jima’da Amerikalılara karşı verdikleri direnişi anlatıyor. Özellikle yenilikçi muharebe anlayışı ve Amerika’da aldığı eğitim yüzünden Amerikalıları tanıyan Kuribayashi ve emrindeki gelenekçi subaylar arasında yaşanan fikir çatışmaları ön planda. Öyle ki bu fikir çatışmaları, ileride muharebenin gidişatını etkileyen en önemli faktörlerden biri oluyor. Japon militarizmine eleştiri getiren yönleri olsa da, Japonların verdiği mücadeleye sonuna kadar saygılı ve bir o kadar da yüceltici bir yapım. Kesinlikle izlenmeyi hakeden, son yılların en iyi savaş filmi.
3) Battleground(1949)

1949 yılında çekilen ve
101. Hava İndirme Tümeni’nin Almanların
Ardennes Taarruzu’nda yaşadıklarını anlatan bu film kesinlikle izlenmeyi hakeden bir savaş filmi.
Aralık 1941’de Almanlar’ın aniden başlattıkları taarruzda,
Bastogne kasabası ve çevresini savunan Amerikan 101. Hava İndirme Tümeni her tarafından kuşatılır. Yakıt, mühimmat, tıbbi malzemeler ve gıda maddelerinin yetersizliğine rağmen, kendinden kat be kat büyük düşman kuvvetlerine karşı direnmeyi başarır. İşte film, bu savunmayı veren askerlerin düşman birliklerine, Almanların sürekli radyodan yaptıkları yayınların ve uçaklardan atılan broşürlerin moral bozucu etkilerine, Amerikan hatlarında gezen Amerikan kılığına girmiş Alman komadolarına, sis yüzünden azalmış görüş mesafesi ve bunun sonucu olarak aksayan hava ikmaline rağmen verdikleri direnişi anlatıyor. Özellikle savaşın psikolojik ve moral etkileri ön planda. Filmin en önemli özelliklerinden birisi de, filmde başrol oyuncuları dışındaki karakterlerin tamamının bizzat 101. Hava İndirme Tümeni askerleri tarafından canlandırılmış olması.
Kesinlikle görülmeyi hakeden çok başarılı yapım. Yarım asır öncesinde çekilmiş bir film olmasına rağmen, hala keyifle izlenebiliyor.
2) Das Boot(1981)
Wolfgang Petersen’in 1981 tarihli bu başyapıtı, gelmiş geçmiş en iyi savaş filmleri listelerinin olmazsa olmazlarındandır.
Lothar Günther Buchheim’ın aynı isimli romanından uyarlanan ve ilginç hikayesi, başarıyla canlandırılmış karakterleri ve tarihi yönden gerçekçiliği ile akıllara kazınan bir yapım.
U96 isimli Alman denizaltısının çıktığı bir görevde yaşananları, denizaltıda bulunan bir savaş muhabirinin gözünden izliyoruz. Almanya’nın en korkulan silahlarından olan bir
U-Boot içerisindeki gündelik yaşam gayet başarıyla gözler önüne serilmiş. Ayrıca mürettebatın yolculuk boyunca ruhen ve bedenen yaşadığı çöküntüler büyük bir gerçeklikle resmedilmiş. Özellikle filmin klostrofobik atmosferi izleyenleri oturduğu yerde terletiyor. Bazı yerlerde ise resmen bunaltıyor. Gerçekten de atmosferiyle olsun, karakterleriyle olsun çok güçlü bir film. Filmin ne kadar iyi olduğunu daha iyi anlamak için, yaklaşık üç buçuk saatlik
director’s cut versiyonu izlenmeli.
1)Der Untergang(2004)
Adolf Hitler’in son 10 gününü ve 2. Dünya Savaşı’nın Avrupa’da sona ermesini farklı karakterlerin gözünden anlatan bu film, benim gözümde gelmiş geçmiş en başarılı 2. Dünya Savaşı filmi. Film,
Traudl Junge’nin anı kitabı
Bis zur letzen Stunde ve Alman tarihçi
Joachim Fest’in
Der Untergang: Hitler und das Ende des Drittes Reiches isimli eserini temel almakta.
Berlin dört bir yandan kuşatılmış ve savunma pozisyonları bir bir düşmektedir. Bu sırada Hitler’in Şansölyelik Binası altındaki sığınak kompleksinde Nazi Almanyası’nın liderleri kaçınılmaz sonu beklemektedirler. Ancak Adolf Hitler hala savaşı kazanacaklarını iddia etmektedir. O’na göre, eğer kaybedecklerse de, Alman halkı da Almanya ile birlikte yokolmalıdır. Çünkü zayıflara acıma O’nun kitabında yoktur.
Sığınağın içinde yaşanan tüm olayları Traudl Junge’nin gözünden görüyoruz. Sığınağın dışında, Berlin’de yaşananları ise küçük bir
Hitlerjugend (Hitler Gençliği) mensubu
Peter Kranz’ın gözünden görüyoruz.
Film, yüzyılımızın hatta dünya tarihinin en büyük olaylarından biri olan Nazi Almanyası’nın o kıyameti andıran yıkılışını ve hüküm süren çılgınlığı o kadar etkileyici bir şekilde resmediyor ki, kendinizi adeta 1945 Berlini’nde hissediyorsunuz.
Führerbunker içerisindeki o karamsar ve klostrofobik atmosfer de aynı şekilde içinizi bunaltıyor. Film, özellikle üniformalar ve belli teknik konulardaki tarihi gerçekçiliğiyle çığır açmış.
Karakterlere gelirsek, hepsi birbirinden kaliteli oyuncular tarafından başarıyla canlandırılmış. Ama özellikle
Bruno Ganz’dan ayrıca söz etmek lazım. Zira kendisi hem görüntüsüyle, hem sesiyle, hem de mimikleriyle inanılmaz gerçeklikte bir Adolf Hitler imajı yaratmış. Önceden
Alec Guinness’in ve
Anthony Hopkins’in İngilizce konuşan Hitler canlandırmalarını izlemiş ve şapka çıkarmıştık. Ama büyük usta Bruno Ganz, adeta kendinden önceki tüm Hitler canlandırmalarını silip süpürmüş.
Der Untergang, defalarca izlediğim bir film ve beni her izleyişimde derinden sarsmayı başarabilen bir film ve 2. Dünya Savaşı filmleri arasında da her yönden en tepede olmayı hakeden bir yapım
1.DÜNYA SAVAŞINI ANLATAN EN İYİ FİLMLER !!!
Sergeant York - Aslan Yürekli Çavuş 1941
Dünya Savaşı sırasında geçen film, Almanlar'la tek başına mücadele eden kahraman bir askerin mücadelesini konu alıyor. ‘‘Aslan Yürekli Çavuş’’'un En İyi Aktör (Gary Cooper) ve En İyi Film Oscar'larını kazanmıştır.
Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok | 1930 |
Film Adı: Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok
Yapım: 1930
Tür: Aksiyon , Dram , Savaş , Tarih
Oyuncular: Arnold Lucy , Beryl Mercer , Harold Goodwin , John Wray , Lew Ayres
Yönetmen: Lewis Milestone
Senaryo: Maxwell Anderson , George Abbott
Senaryo (Kitap): Erich Maria Remarque
Görüntü Yönetmeni: Arthur Edeson
Görüntü Yönetmeni: David Broekman
Süre: 2 saat 18 dk
1. Dünya Savaşı'na bağnaz öğrretmenlerinin kışkırttığı vatanseverlik duygularıyla gönüllü olarak katılan Alman gençlerinin savaşın keskin gerçekliği ve acısı altında nasıl ezildiklerini ele alan bir yapım.
GELİBOLU/1981
Herhangi bir propaganda yapılmayan filmde ne İngilizler ne de Türkler kahraman olarak gösterilmiştir. Savaş sahneleri ise zaten oldukça azdır. Daha çok iki gencin arkadaşlığı işlenmiştir. Arka planda da İngiliz emperyalizmi eleştirilmiş, milletleri nasıl kullandıkları anlatılmıştır.

saat